EN ÖNEMLİ ŞEY SAĞLIK AMA...
“Her şeyin başı sağlık...”
“Öyle ya, önce sağlık.”
“Tabii ya, sağlık olsun!”
Gündelik hayatta sıkça duyduğumuz bu cümleler, çoğu defa bir temenni, bir teselli ya da ezbere bir alışkanlık gibi dilimizden dökülür.
Bazen durup düşünüyorum; özellikle sağlığını kaybetmiş insanları...
Bir hastane odasında yeni bir güne başlayanları, teşhisle sarsılanları, içten içe yıkılsa da dışarıya güçlü görünmeye çalışanları...
İşte bu yüzden bu yazıyı yazmak istedim.
Buyrun...
“Para her şey değildir, en önemli şey sağlıktır.”
Elbette iyi niyetle söylenir. Yer yer teselli, yer yer ahlaki bir uyarı niyeti taşır. Fakat çoğu zaman bu söz, hiç de beklenildiği gibi etki etmez. Özellikle sağlığını kaybetmiş insanlar için...
Çünkü bazı cümleler, içerdiği doğruluğa rağmen, hissedilen boşluklara çare olmaz.
“En önemlisi sağlık” cümlesi, kulağa anlamlı gelse de; bedeninde ya da ruhunda acı taşıyan birine umut değil, eksikliği hatırlatma olarak da dönebilir.
Bir hastalıkla mücadele eden biri için, bu cümle çoğu zaman şöyle duyulur:
“Sen en önemli şeyi kaybettin.”
Ancak, bazen insanlar sağlığını bile isteye ihmal eder; dikkatsizlikle, ihmalle, alışkanlıkla...
İşte böyle zamanlarda bu cümle bir uyarıdır; yerindedir, kıymetlidir.
İşte mesele, bu sözün kime, ne zaman, nasıl söylendiğidir. Sözün niteliğinden çok kullanıldığı koşullardır.Sağlığı için elinden geleni yapan ama yine de acı çeken biri için bu cümle, umut değil; sitem gibi yankılanabilir. Çünkü en doğru söz bile, yanlış zamanda söylenirse yara açabilir. İnsanlar acı içindeyken, bazı sözlerin iyi niyetle söylenmiş olması, onları hafifletmez. Aksine, duygularla uyumsuz düşen kelimeler, aradaki mesafeyi büyütebilir.
İyiliği hatırlatmak isterken, kişinin elinden kayıp gidenleri hatırlatmak...
İşte bu yüzden bazı ezber sözleri yeniden düşünmenin zamanı geldi.
Bir de hayatın değişken önceliklerini hatırlayalım…
Hayatta herkesin öncelikleri farklıdır. Kimi için aile, kimi için özgürlük, kimi için üretmek, kimi için umut... Sağlık elbette çok kıymetlidir ama tek başına mutluluğun garantisi değildir öyle değil mi? Aynı şekilde para da değildir veya başarı. Asıl mesele, kişinin neyle hayata tutunduğu, neyle güç bulduğudur.
İşte bu nedenle iyi niyetiyle bile olsa, başkasının hayatına dışarıdan bakarak “en önemli şey budur” demek, aslında bir tür dayatma olabilir. Bazen iyileştiren söz, bilgi içerikli değil; duygu içerikli olandır.
Şöyle:
Birine “Senin yanındayız” demek,
“Umut her zaman vardır” demek,
“Her gün yeni bir başlangıçtır” demek...
işte bunlar, insanın acısıyla kavga etmeden, umutla tutunabileceği cümlelerdir. Acısı küçümsenmeden, hayata yeniden tutunabileceği bir dil kurmak gerekir.
İnsan, sadece fiziksel bedeniyle değil; duygularıyla, umuduyla, inancıyla da yaşar. Bu nedenle kelimeler seçilirken, sadece akıldan değil, kalpten de geçmelidir.
Sevgili okur, bu kadar ciddiyetin ardından içimden bir ses geliyor:
Boşver ya... Sabah uyanabildin mi? Tamam işte! Gerisini fazla dert etme… Sağlıkmış, paraymış, kariyermiş, diyetti, glutensizmiş… Boşver gitsin. Yaşa, nefes al, çayı demle, simidi ısıt, balkona çık ve güneşe kafa tut!
Tabii sonra yine o diğer ses yankılanıyor içimde:
“Ciddiyet lütfen. Burası köşe yazısı...
Editörün gözünden kaçmaz bu halleri, müdürün bakar belki. Okur ise derinlik, mana arar…”
O halde size, kaşe-mühürlü, hayat garantili bir kapanış sunuyorum:
Bazen her şey bir ‘of’a baksa da, unutma:
O ‘of’un ardından gelen çay, bazen Nobel’den daha çok huzur verir.
Çay varsa huzur var, huzur varsa o pilav bir şekilde tutar.
Dünya mı? Değişmeyebilir…
Ama sen, o çayla bambaşka birine dönüşebilirsin. En kötü ihtimalle,
bardaktaki kaşığı saat yönünde döndürürken,
hayatın ritmini bulursun.
İşte bugün de hayattayız ve hayattaysak umut da vardır, sevgi de, dostluk da, kahkaha da...