Turk Time
DOLAR
40,2557 %0.13
EURO
46,7822 %0.21
ALTIN
4309,2400 %-0.25
BIST-100
10209,00 %-0.16
PETROL
68,1200 %-0.86
BONO
41,3600 %0.61
ISTANBUL
BUGÜN
23/32°
ISTANBUL
YARIN
24/34°

VARLIĞIN ÖTESİNDE BİR AİDİYET

 

Bir belgeselde görmüştüm. Bir ceylan yavrusu, bir yırtıcıdan kaçarken dikenli çalılıklara takılıyordu. Yaralanmıştı, hareket edemiyordu. Annesi biraz ötede duruyor, sadece izliyordu. Yaklaşamıyordu. Tam o sırada, yakınlarda dolaşan bir çoban köpeği—Bir Border Collie—çalıların içinden gelen o ince sesi duymuş olmalı ki koşarak geldi. Ceylan annesi normalde böyle bir durumda saldırganlaşır, yavrusuna yaklaşanı uzaklaştırır, ama burada öyle olmadı. O an, bir tehdit değil, bir niyet okunmuş gibiydi. Köpek usulca yavruya yaklaştı ve dikenlerden kurtardı onu. Ceylan annesi sadece baktı. Ne kaçtı, ne karşı koydu. Sanki içten içe anladı. Yavrusunu kurtaran biri düşman olamazdı.
Bunu izlerken işte o an, sahiplenmek dedikleri şeyin ne olduğunu ilk kez o kadar açık gördüm. Hem de doğanın sessizliğinde.

Bazen bir kelime vardır, öylesine söylenmez. Söylenince kalbinden bir parça gibi düşer. Sahiplenmek de öyle bir kelime. Bir şeyle arana mesafe koymazsın, onu içine alırsın. Onu korumayı bir görev değil, içgüdü gibi hissedersin. Çünkü onunla bağ kurmuşsundur. Gözle değil, yürekle görmüşsündür. Bir anne çocuğundan söz ederken neden başkalarının cümlelerinden bambaşka bir tonda konuşur, bilir misin? Çünkü kelimeleri, içinden geçerek gelir. Onlarca şair çocuklar için şiirler yazabilir ama bir annenin sessizce döktüğü gözyaşı kadar etkili olmayabilir. Bunun sebebi sadece doğurmak değildir. Onu her hâliyle sahiplenmiş olmaktır. Acısıyla, korkusuyla, suskunluğuyla…

Sahiplenmek bir şeyi elinde tutmak değil, onunla birlikte kalmak, yanına oturmak...
Bir yaranın başında sessizce beklemek.
Anlamaya çalışmaktan bile öte, anlamasa da yanında durmaya razı olmak.
Bir insan bir acıyı anlatırken sesi titriyorsa, bazen yaşadığından değil, ilk kez o acının kabul gördüğünü hissettiğindendir. Çünkü sahiplenilmeyen acı sadece bir sızıdır. Sahiplenilmiş bir acıysa, bir anlamdır. Bir yere aittir.

Hayat sadece insanlarla değil, bazen göz göze gelmediğin canlılarla da sana sahiplenmenin dilini öğretir. Bu bir hayvanın bakışından,  bir ağacın gölgesine kadar uzanabilir.
Anlam her yerde. Bazen hiçbir sözcüğe ihtiyaç yoktur.

Hayatta hepimizin bir yönü var, bir yolu, bir hedefi. Siyasetçi oluruz, öğretmen, doktor... Ama ortak bir şey var: Sahiplenmeden o iş yapılmaz. Memleketi sahiplenmeden siyaset yapılmaz. O toprağın yağmurunu, çamurunu, halkın yorgun nefesini duymadan alınan her karar, eksiktir. Bir çocuğu sahiplenmeden öğretmen olunmaz. Gözlerine bakınca sessizliğini hissedemiyorsan, aktardığın bilgi bir süre sonra silinir. Bir hastayı sahiplenmeden hekimlik eksik kalır. Çünkü asıl teşhis her zaman bir kelimede değil, gözaltında biriken uykusuzlukta da gizlidir.

Ve doğa...
Bir ağacı, bir nehri, bir kuşun göçünü sahiplenmeden doğayı koruyamazsın. Köklerin ne söylediğini bilmeden, yaprağın düşüşünü anlamadan çevreci olunmaz. O sadece bir sevme biçimi değil; bir dinleme, bir hissetme hâlidir.

Sahiplenmek dediğimiz şey, sadece "var olmak" değil; onunla birlikte anlam taşıyabilmektir.
Bir şeyi sahiplendiğimizde onu sadece korumayız. Onu temsil ederiz. Savunuruz. Yaşatırız. Belki de o yüzden, dile dökülebildiğimiz her şey, biraz da bizizdir.
İçimizde büyüyen bir düşünceyi dışa vurabiliyorsak, o artık bir fikir değil, bir aidiyet olmuş demektir.

Kimbilir belki de en derin bağ, adına hiç “benim” demeden sahip çıktıklarımızdadır.