Turk Time
DOLAR
41,3848 %0.23
EURO
48,8004 %0.02
ALTIN
4841,1900 %0.06
BIST-100
11048,00 %-1.05
PETROL
67,4500 %-0.07
BONO
39,8400 %0.33
ISTANBUL
BUGÜN
18/23°
ISTANBUL
YARIN
19/25°

CHP’NİN YOLU NEREYE VARIYOR; İNTİHAR MI YOKSA…?

 

CHP’de Yaşananların Hukuki ve Siyasi Mahiyeti ve Neticeleri

Bu yazının iki veçhesi mevcuttur; birincisi hukuki, ikincisi siyasidir.

Önce hukuki olanından başlayalım.

Bir hukukçu olarak ifade etmek isteriz ki, burada öncelikle hukuki tahlil yapacağız.

CHP hakkında yaşananların siyasi mahiyet ve neticeleri olduğu gibi hukuki yönü de mevcuttur.

Hukuki veçhesini ifade ederken şunu çok net ifade edelim:

* CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ettiği Ekrem İmamoğlu hakkında çok ciddi suçlamalar var. Bu suçlamalar milyarlarca liralık yolsuzluk iddialarını içeriyor.

* Benzer şekilde İstanbul’un bazı ilçe Belediye başkanları ile başta Antalya olmak üzere bazı büyükşehir belediye başkanları hakkında da çok ciddi suçlamalar mevcuttur.

* İstanbul İl başkanlığı seçimleri hakkında ciddi rüşvet ve haksız menfaat sağlamaları yapıldığı iddiaları sebebiyle İl Başkanlığı seçimleri hakkında yargısal süreç başlatıldı.

* 4-5 Kasım 2023 günleri yapılan CHP’nin 38. Olağan kurultayında da benzer şekilde rüşvet, menfaat sağlamak gibi kurultayın yok hükmünde sayılmasını neticelendirebilecek iddialarla başlatılan yargısal soruşturma devam ediyor.

Bütün bunların tamamının yaşanıp yaşanmadığı, tamamının gerçek olup olmadığı tarafımızca bilinmiyor. İddiaların tamamı doğru olabileceği gibi, yanlış da olabilir veya bir kısmı yanlış bir kısmı doğru da olabilir.

Bu ihtimallerden hangisinin söz konusu olduğunu şimdilik bilemiyoruz; bu şartlarda şimdilerde bilebilmemiz mümkün de değildir.

Hatta bir sürü bilgiye, belgeye, itirafçı beyanlarına, etkin pişmanlıktan faydalananların açıklamalarına, medyada çarşaf çarşaf yazılanlara rağmen gerçeği şu anda bilemeyiz.

Bunların doğru veya yanlış olup olmadığı mahkemelerin verecekleri kararlara bağlıdır.

Meselenin hukuki yönü bu şekildedir.

Tarihten emsal alınması gereken bazı örneklere yer vereceğiz.

Mesela, 1970 yılında kurulan Milli Nizam Partisi, 1971 yılında AYM (Anayasa Mahkemesi) tarafından kapatıldı.

Benzer şekilde aynı siyasi kuşakta yer alan RP (Refah Partisi) hakkında iktidarda olduğu dönemde 21 Mayıs 1997 günü AYM’de kapatma davası açıldı. RP genel başkanı Necmettin Erbakan 18 Haziran 1997'de başbakanlıktan istifa etti. Bu parti 16 Ocak 1998'de AYM tarafından kapatıldı. 

Benzer kapatma davası vakası, iktidarda olduğu dönemde AK Parti hakkında yaşandı. Bu Parti hakkında 14 Mart 2008'de AYM’de kapatma davası açıldı. 30 Temmuz 2008 tarihli kararla AK Parti hakkında hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararı verildi.

Aslında bütün bu kapatma ya da hazine yardımından yoksun kılma kararlarının gerekçelerinin birçoğu, hukuki olmaktan tamamen uzak, siyasi mahiyette idiler.

AYM, benzer şekilde daha başka 20’den fazla parti hakkında kapatma kararları verdi. Bunların dayandığı gerekçelerin birçoğu da hukuki olmaktan ziyade siyasi mahiyette idi.

Bu partilerin hiçbirisi, bu davalara karşı peşinen bir isyan içine girmedi.

“Biz siyasi etkileme altında olan AYM’nin yargılamasını tanımıyoruz” demediler.

Hiçbirisi, yargılama faaliyetlerine yönelik sokakları ayağa kaldırmadı.

Hiçbirisi yargının hukuki meşruluğunu tartışmaya açmadı.

Hatta tekrar söylüyorum, birçok kararda kapatmayı haklılaştırmak için dayanılan gerekçeler hukuki olmadığı halde, yargılama sürecini ve neticeyi olgunlukla karşıladılar.

Nitekim bir hukuk devletinde olması gereken de budur.

CHP yönetiminin yürüttüğü kampanyaların bir de siyasi tutum ve sonuçlarına bakalım.

Yargıyı yıpratmak, tamamen siyasetin emrinde olduğu algısını meydana getirmek, hukuk devletini yok eder.

Yargıya güvenin olmadığı bir ortamda “at izi it izi” bir birine karışır; kimin suçlu kimin suçsuz olduğu anlaşılmaz.

Bu zeminde, bazı kereler suçluluğu mahkeme kararı ile sabit olanlar, bu algıyı öne çıkararak mahkûmiyetin haksız olduğu algısını oluşturabilirler.

Bunun neticesi, adaletin yok olmasıdır.

Kaldı ki, daha mahkeme karar vermeden, bulgular, bilgiler, deliller değerlendirilmeden yargıyı hedef alan kampanyalar yürütmek, her şeyden önce devletin üç erkinden birisi olan yargı işlevini tahrip eder.

Bu zeminde, bazılarının aleyhlerine olan ve gerçekte mutlak olarak hukuka uygun olan bazı yargı kararları için “bu yargılama ve karar siyasidir” deyip, kendi tabanında bu kararın tanınmaması gerektiği yönünde algılar oluşturması, benzer şekilde daha başkalarının da benzer yola yönelmeleri yargıya olan güveni yok edecektir.

Unutmayalım ki, her ülkede yargıda sorunlar yaşanmaktadır. Bunun hukuki zeminde telafi yolları vardır. Ama daha yargılama bile başlamadan, henüz soruşturma aşamasında, yargıyı hedef almanın ülkemizin adaletine vereceği tahribatın boyutu ölçülemez.

Yargı kararlarını tanımayan, yargı organlarına karşı “sanki hükümetin mutlak emrinde bir kurum imiş gibi” savaş ilan eden, halkı sokağa döken çabalar, kamuoyunda esasen gerçekleri ortaya çıkarmaya yönelik değil, örtmeye yönelik bir siyasi kampanya olduğu” yönünde izlenimler vermektedir.

CHP adına yürütülen ve yargıyı hedef alan yıkıcı, tahripkâr kampanyalarda, suçun mevcut olup olmadığını ortaya çıkaran olgular, bulgular, bilgiler, belgeler, ifadeler, itiraf ve etkin pişmanlık yoluyla dosyaya giren deliller hakkında kimse konuşmuyor.

Bütün bu deliller, hukuken gerçek mi? bunlar kesinlikle konuşulmuyor.

Hatta çoğunun ne olduğu, hukuki açıdan delil değeri bile bilinmiyor.

Toplumun hatırı sayılır kesimlerinde “meselenin hukuki zeminde konuşulmasının, tartışılmasının, değerlendirilmesinin istenmediği yönünde yaygın kanaatler ortaya çıkıyor.

Davalı parti yöneticilerinin, daha yargılama kararı verilmediği, delillerin ne olduğunun bilinmediği bir dönemde, doğrudan yargının kendisini hedef alan yıkıcı kampanyalar yürütmesinden, bu partililer hakkındaki bazı suç delillerinin mahkemede değerlendirilmesine, yargının hukuki zeminde yargılama yaparak hukuki kararlar vermesine mani olmak istedikleri” yönünde lekeli algılar ortaya çıkıyor.

Bütün bu kampanyalara rağmen, yargılama devam edecektir.

Muhtemelen, yakında iddianameler düzenlenecek, ilerleyen aşamalarda nihai yargısal kararlar verilecektir.

Kararların ne yönde olacağını, tekrardan ifade edeyim kesinlikle bilemiyoruz.

Belki de birçoğu beratla sonuçlanacaktır.

O zaman, yargıyı hedef alan partili yöneticiler ve destekçisi gazeteciler ne diyecekler?

Birden AK Parti’nin militanlarından oluştuğunu söyledikleri yargı kıymetli, hukuki bir organ mı olacak?

Bazı kararlar, mahkûmiyet bazı kararlar beratla sonuçlandığında o zaman ne olacak?

“İçindeki delillere bakılmaksızın, berat kararı veren mahkemeler hukuki, mahkûmiyet kararı veren mahkemeler siyasi karar verdi mi” denilecek?

Yargıya yönelik eleştirilerin, bu kadar siyasileştirildiği, itibarsızlaştırıldığı, güvenin yok edildiği bir zeminde, hangi kararın hukuki, hangisinin siyasi olduğu nasıl anlaşılacak?

Gerçi hukukçular bunu çözebilirler. Ama kamuoyunda bu algıya inandırılanların yüz binde biri bile bu kararları, meydana getirilen algılar üzerinde anlayacaktır.

Kararlara yönelik anlamaların büyük bir çoğunluğu, kamplaşmacı ortamda büyük bir ihtimalle sakat, cahilane olacaktır. Hukuki de olsa, siyasi karar algısı oluşacaktır.

Fakat yine de bütün bu kampanyalara rağmen herkes bu algının esiri olmayacaktır.

Hatta bu partinin içinde yer alan birçok kişi de yargı ile alakalı oluşturulan siyasi algıdan olumsuz etkilenmeyebilecektir.

Hele ki, yargının verdiği kararlara gerekçe olan bulgular, bilgiler, delillerle karar gerekçesinin sağlamlığı ortaya çıktığında, netice daha farklı olabilecektir.

Hele ki, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet vb. iddialarla açılan davalarda mahkûmiyet kararlarının çıkması halinde, bu partinin içinde çok büyük tahribatlar yaşanabilecektir.

Muhtemelen bu neticeden en fazla CHP’nin kendisi tamiri çok zor hasarlar alacaktır.

Hatta yargıyı itibarsızlaştırmaya, hükümetin emrinde organ olduğu yönünde algılar oluşturmaya yönelik yıkıcı, tahripkâr kampanyaların hedefinin “işledikleri suçu örtmeye yönelik olduğu” yönündeki algılar, haklı görülür hale gelebilecektir.

“Hakkında karar verilen bu partinin suç işleyenlerin partisi” olduğu yönünde ortaya çıkabilecek bir algı, yargıya yönelik yürütülen bütün yıpratmalara rağmen,  bazı seçmen tabanında vicdani rahatsızlıklara, hatta kopmalara sebep olabilecektir.

Çoğu CHP’li seçmenler, partimizin yöneticileri her ne kadar böyle söyledilerse de, artık mızrak çuvala sığmıyor, bu kadar deliller inkâr edilemez noktasına gelebilecektir.

CHP’li yöneticilerin, geçmişte Milli Nizam Partisi, AK Parti, RP ve diğer kapatılan partilerin gösterdikleri yargıya saygı duruşunu göstermemenin bedeli, bu partiye siyasi olarak çok ağır olabilecektir.

Bence, bu parti, yargılama sonucunu sükunetle beklese, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olanları, partiden ayıklasa, suçlu suçunun cezasını çekse, yukarıda bahsini ettiğimiz algılar yaşanmasa, çok daha itibarlı, güçlü hale gelebilecektir.

Yargıyı hedef alan ve sanki işledikleri suçların üzerini örtmeye çalıştıkları algısına sebep olan çabaların, nihai kararların olumsuz olması halinde siyasi bedeli olabilecektir.

Bütün bunların en ağır neticesi, bizzat CHP’nin kendisinin intiharı olabilir.

Ya da bu parti, parti içi çatışmaların da beslemesiyle birkaç parçaya da bölünebilir.

Eşite yakın oranlarda birkaç parçaya bölünen bu partinin siyasi hayattaki etkinliği minimize olabilecektir.

Bu netice bile, bu partinin temel misyonunun intiharla sonuçlanması olarak görülebilir.