Turk Time
DOLAR
40,2557 %0.13
EURO
46,7822 %0.21
ALTIN
4309,2400 %-0.25
BIST-100
10209,00 %-0.16
PETROL
68,1200 %-0.86
BONO
41,3600 %0.61
ISTANBUL
BUGÜN
23/32°
ISTANBUL
YARIN
24/34°

TÜRKİYE’DE BİR DAHA 15 TEMMUZ İHANET KALKIŞMASI YAŞANIR MI?

Ülkemizde Askeri Vesayet Kültürü

Türkiye’de Osmanlı Devletinin son zamanlarından bu yana bürokrasi çoğu kereler siyaset ve yönetim üzerinde etkili olmuştur.

Özellikle yönetimdeki zayıflıklar, bürokrasinin iştihasını kabartmıştır.

Osmanlı’da belli dönemlerde asker-sivil-dini bürokrasi birlikte hareket ederek, bazı kereler padişahı yönlendirmişler, bazı kereler onu saltanat makamından indirmişlerdir.

Osmanlının son dönemlerinde bürokratik ittifakın yönetim üzerindeki etkinliği oldukça belirginleşmiştir.

Askeri bürokrasinin siyaset ve yönetim üzerindeki etkinliği Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.

Esasen askeri bürokrasi, bazı kereler sivil bürokrasiden, bazı kereler çeşitli toplumsal kesimlerden destek alarak yönetim ve siyaset üzerinde etkili olmayı başarmıştır.

Askeri bürokrasinin yönetim ve siyasete yönelik etkilemeleri bazı kereler darbelerle bazı kereler de değişik yöntemlerle gerçekleşmiştir.

Askerlerin siyaset ve yönetime müdahalesini kabullenen geniş toplumsal kesimler mevcuttu. Askeri müdahaleleri kolaylaştıran toplumsal destekler, bazı şartların zorlamasıyla değişen ölçülerde artmıştır.

Toplumda demokrasi kültürünün zayıflığı oranında askeri müdahalelerin etkinlik düzeyi artmıştır. Bazı kereler bazı toplumsal ve siyasi kesimlerin, demokratik yollarla iktidarı belirleyemedikleri zamanlar askerlere davetiye bile çıkardıkları olmuştur.

Özgül ağırlığı yüksek olan bazı toplumsal kesimler, askeri müdahale özlemini hep taşımışlar, askeri müdahale eğilimi belirdiğinde yoğun bir şekilde destek vermişlerdir.

Genellikle askeri müdahaleler, terör, anarşi, otoriter militan dini dışlayıcı laiklik ve demokratik olmayan cumhuriyet gibi gerekçelere dayandırılmıştır.

Demokrasi bilinci, otoriter militan laik cumhuriyetin baskılamaları karşısında tuz buz olmuş ve bunun neticesi de çeşitli askeri müdahaleler gerçekleşmiştir.

Askeri müdahalelerin en belirgin etkenlerinden birisi de, en ağır terör, kaos ve istikrarsızlık şartlarında bile demokrasi ekseninde ittifak tesis edilememesidir.

Geçmiş dönemlerde, askerlerin siyaset ve yönetimi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemesine ortam sağlayan anayasal, kanuni ve kurumsal mekanizmalar; daha teknik hukuki ifadeyle “çıkış garantileri” mevcuttu. Bu çıkış garantileri yoluyla,  askerler siyaseti yönlendirmekte, çeşitli kesimler de bunlara destekler vermekte idi.

Halkın büyük ekseriyetindeki demokrasiye sahibiyet bilincinin zayıf olması, askeri müdahaleleri kolaylaştıran bir başka etkendir.

Burada merhum milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un

“Sahipsiz vatanın batması haktır; sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” mısralarında belirtilenlerin, demokrasiye sahip çıkma yönü sürekli zayıf kalmıştır.

Askeri vesayetçi odaklar, şimdiye kadar cumhuriyetin demokrasi ile bütünleşmesine ve halkın demokratik cumhuriyeti kendisinin inşa etmesine kesinlikle müsaade etmediler.

1924 Anayasasını yapan tek parti yönetimi, 1961 ve 1982 Anayasalarını yapan askeri cuntacılar, sürekli Türk halkını anayasal rejimden uzak tuttular, sürekli rejimi kendileri yıkıp kendileri kurdular.

Bu vesayetçi güçler, hiçbir zaman halkın anayasasını yaparak, kendi rejimini kendisinin kurmasına, Türk halkı ile demokratik cumhuriyetin kaynaşmasına izin vermediler.

Hala bazı etkili siyasi ve toplumsal çevreler Türk halkının kendi rejimini kuracağı yeni bir anayasa yapmasına karşı şiddetli direnç gösteriyorlar. Halkın kuracağı anayasal demokratik cumhuriyetin, bizzat halkın bağrında kök salmasından, bu yolla darbeler kapısının kapanmasından, vesayetçi etkilemelerin akamete uğramasından korkuyorlar.

Türk halkı 27 Mayıs 1960’da askeri darbeyle anayasal rejimin yıkılışına seyirci kaldı.

Askeri cuntacıların kaba saba yöntemlerle hunharca gerçekleştirdikleri idamlara karşı toplumdan etkili ses ve tepki çıkmadı.

Ülkemizde tek parti yönetimi döneminde yaşanan en ağır baskıcı rejim uygulamasında askerlerin de çok büyük etkinliği mevcuttu.

Özellikle Jandarma, kırsal kesimde yaşayanların korkulu rüyası olmuştur.

Kısaca halkta askerlerin demokrasiye yönelik yıkıcı, tahripkâr müdahalelerine karşı tepki verecek mecal kalmamış, 27 Mayıs darbesi bu ortamda gerçekleşmiştir.

12 Mart 1971 askeri muhtırasında yine halkın tepkisizliği sürmüştür. Esasen siyasiler de bu muhtıra karşısında esas duruşa geçmek zorunda kalmışlardır.

Anayasal ve kurumsal olarak askerlere siyaset ve yönetimi etkileme ortam ve imkânı sağlayan çıkış garantileri, askerlerin müdahalesini daha da kolaylaştırmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi çok vahim, yaygın, yoğun, bedelleri çok ağır olan terör eylemleri ve siyasi, iktisadi istikrarsızlıklar gerekçe gösterilerek yapılmıştır. Her türlü terör eylemlerinden bunalan halk, bu darbeye karşı da sessizliğini korumuştur.

28 Şubat Post-modern darbesi, askeri bürokrasinin yönetim ve siyasete doğrudan darbe yapmaksızın gerçekleştirdiği çok ağır müdahaledir. Bu müdahale de toplumdan yeterince etkili tepki ile karşılaşmamıştır.

Siyasi iktidar ilk defa 27 Nisan E-Muhtırasına karşı dik ve sert bir duruş sergilemiştir.

27 Nisan E-muhtırasının etkisizliği, demokratik siyasete ve destekçilerine güç katmıştır. Bir diğer ifadeyle, demokratik siyasi iktidar ve tabanı güç birliği içinde hareket ederek askeri müdahale teşebbüsünü akim bırakmıştır.

27 Nisan E-muhtırası, 1000 yıl sürmesi planlanan 28 Şubat askeri müdahalesinin etkinliğini de rafa kaldırmıştır.

27 Nisan E-muhtırasında yaşananlar, bazı etkili siyasi, sivil, medya, akademya çevrelerinin bu müdahaleye karşı dik ve sağlam duruş sergilemeleri, sonraki süreçte 15 Temmuzda yaşanacakların kısmen ön provası mahiyetinde olmuştur.

15 Temmuz İhanet ve İşgal Kalkışması

Gelelim 15 Temmuz 2016 ihanet ve işgal kalkışmasına. Esasen 15 Temmuz ihanet ve işgal kalkışması, bir ihanet örgütünün organizasyonu olarak gerçekleşti.

Bu ihanet organizasyonu içeriden ve dışarıdan ciddi destekler buldu.

Dünya siyasi tarihinde emsaline rastlanmayacak kahramanlıkla Türk halkının ihanet ve işgal girişimine karşı duruşu, bu çok ortaklı çok cepheli kalkışmayı akim bıraktı.

Halkın demokratik cumhuriyeti canı pahasına kahramanca sahiplenmesi, ihanet ve işgal kalkışmasını destekleyenlerde doğrudan sahiplenme tutumu sergilemelerini önledi.

Fakat bu ihanet ve işgal kalkışmasını dolaylı olarak destekleyenler, çeşitli bahaneler ileri sürerek, dolaylı şekilde desteklerini sürdürdüler.

Siyasetteki ve değişik kesimlerdeki 15 Temmuz ihanet ve işgal kalkışmasına destek verenler halkın demokratik cumhuriyete yönelik sahiplenmesi karşısında sürekli geriledi.

Çok tuhaf durumlar ortaya çıktı. Bir yandan çeşitli bahanelerle bu ihanet ve işgal kalkışmasını destekleseler de, ikiyüzlü politikalarının bir diğer yüzünü göstererek bu ihanetçilere karşı tepki veriyormuş izlenimi vermeyi sürdürdüler.

Bu kesim asla 15 Temmuz ihanet ve işgal girişiminin engellenmesinden hasbi, samimi ve yürekten mutlu olmadılar. Bazıları halkın vakur ve kahramanca duruşu, direnci, sahiplenmesi karşısında bağırsaklarından kan fışkırsa da bu durumu belli etmemeye çalıştılar.

15 Temmuz Benzeri Bir Kalkışma İhtimali

Ülkemizde demokratik Cumhuriyetin sağlam zeminde kök salması için önemli mesafeler kat edildi. Ama hala 15 Temmuz benzeri ihanet kalkışması özlemi taşıyanlar var. Ama bu özlemlerini doğrudan açık edemiyorlar. Halkın demokratik cumhuriyete sadakatle sahip çıkması oranında, bu özlemi taşıyanlar azalacaktır. Artık umutlarını kaybedeceklerdir.

Her ne kadar ülkemizde halkın büyük ekseriyetinin demokratik cumhuriyete yönelik sahiplenme bilinci gelişse de, 15 Temmuz ihanet kalkışması koalisyonu tekrardan çeşitli alanlarda etkili hale gelebilirler. Bu potansiyel şimdilik zayıf da olsa var. İlerleyen yıllarda neler olur bilinmez.

Bu sebeple, demokratik cumhuriyete sahip çıkan toplumsal kesimlerle diğer etkili çevrelerin saflarını, ittifaklarını, dayanışmalarını güçlendirerek sürdürmeleri gerekiyor.

Şu anda, darbelerin harici destekçileri büyük ölçüde etki kaybına uğramış görünüyor. Bu etki kaybının daha da ilerlemesi için demokratik cumhuriyet koalisyonunun karşı duruşu sıkı ve güçlü şekilde sürdürmeye devam etmesi gerekiyor.

Demokratik cumhuriyeti güçlü, sürekli ve istikrarlı kılacak en temel gereklilik, halkın yeni demokratik sivil bir anayasa yapmasıdır. Bu anayasanın yapılması, demokratik cumhuriyetçi rejimle halkı bütünleştirecek, Türk halkı rejimin hakiki sahibi haline gelecektir.

Halkın mutlak sahiplendiği bir rejime yıllar ilerledikçe vesayetçilerin zarar verme ihtimalleri azalacaktır.

Bütün bu iyimser tahmin ve öngörülere rağmen, hala toplumda, siyasi hayatta hatırı sayılır sayıda vesayetçi kalabalıklar varlığını sürdürmektedir.

Bu vesileyle, demokratik cumhuriyetçi toplumsal kesimlerin, aydınların, gazetecilerin, siyasetçilerin, sahip oldukları demokratik cumhuriyeti sıkıca sahiplenmeyi sürdürmeleri gerekiyor. Halkın demokratik cumhuriyet rejimine sahici olarak sahip çıkma konusunda zaaf göstermesi halinde, ihanetçi müdahale heveslileri boş durmayacaktır.

Bu durumda, gerek daha önceki askeri müdahaleler gerekse 15 Temmuz ihanet ve işgal kalkışmasının müsebbipleri çok iyi tahlil edilerek, bu arızaların yaşanmaması için gerekli önlemler alınmaya devam etmelidir.

Demokratik Cumhuriyet bilinci kalıcı ve yaygın hale geldikçe, vesayetçiler önce gerileyecekler zamanla denize karşı küçük gölet haline geleceklerdir. Bunların demokrasiye zarar verebilmeleri ihtimali de zamanla azalacaktır.

Ama bu neticenin husule gelmesi için, sabırla, inatla, sadakatle, fedakarlıkla demokratik cumhuriyetçilerin sağlam ittifaklarını sürdürmeleri ve geliştirmeleri gerekir.

Nasıl tabiat boşluk kabul etmezse, demokratik cumhuriyetçi rejim de sahiplik zayıflaması karşısında tehlikeye girebilir.

Son sözümüz şu şekildedir:

“SAHİPSİZ DEMOKRATİK CUMHURİYETİN DARBELERLE YIKILMASI, ÜLKENİN İŞGALE MARUZ KALMASI MUHAKKAKTIR;

EĞER TÜRK HALKI MUTLAK OLARAK BÜTÜNLEŞTİĞİ DEMOKRATİK CUMHURİYETE SADAKATLE SAHİP ÇIKARSA BU REJİM KIYAMETE KADAR DİMDİK VARLIĞINI SÜRDÜRECEKTİR”.