ÇÜRÜYEN DEĞERLER SUSKUN VİCDANLAR
Kimse kusura bakmasın ama ortada inkâr edilemeyecek bir gerçek var: Toplum ahlaken geriliyor. Bu bir abartı değil, bir karamsarlık da değil; bu, her gün sokakta, okulda, ekranda gördüğümüz çıplak bir tablo. Daha kötüsü ise bu gidişata alışmamız.
Gençler… Size hitap ediyorum. Her şeyi “özgürlük” kelimesinin arkasına saklamayın. Özgürlük, sorumsuzluk değildir. Her yapılanın “normal” sayıldığı bir yerde karakter gelişmez. Kısa yoldan kazanma hayali, emeği küçümseyen bakış, hak etmeyi değil tüketmeyi kutsayan anlayış sizi güçlü yapmaz; boşaltır. Değerlerinden kopmuş bir gençlik, geleceğin değil, krizin habercisidir.
Ebeveynler… En ağır söz belki size düşüyor. Çocuklarınızı oyaladığınız ekranlar, susturduğunuz tabletler, ilgisizliğin modern hâlidir. “Aman üzülmesin” diye sınır koymamak, sevgi değil ihmaldir. Ahlak, nasihatle değil örnek olarak öğretilir. Evde görmediğini sokakta arayan bir çocuğun suçu yoktur; sorumluluk büyüktedir.
Toplumu yönetenlere gelince… Makamlarınız var ama yükünüz daha büyük. Adalet zedelenirse, ahlak da çöker. Yanlışı görmezden gelen, liyakati ikinci plana atan her tutum; gençlere “dürüst olma” mesajı vermez. Toplum, yönetenlerinin aynasıdır. Sözleriniz değil, uygulamalarınız öğretir.
Bu yozlaşmanın temel sebebi şudur: Değerler pahalı, çıkarlar ucuz hale geldi. Vicdan sessiz, menfaat yüksek sesle konuşuyor. Ayıp olan alkışlanıyor, doğru olan “fazla saf” bulunuyor. Böyle bir iklimde ahlak, nefes alamaz.
Sonuç ortada: Güvensizlik artıyor, saygı azalıyor, empati kayboluyor. İnsanlar kalabalıklar içinde yalnız, gençler yönsüz, aileler yorgun. Herkes şikâyetçi ama kimse sorumluluk almak istemiyor.
Çözüm net ama zor: Herkes aynaya bakacak.
Genç, önce kendini dizginlemeyi öğrenecek.
Anne-baba, çocuğuna zaman ayıracak, sınır koyacak.
Yöneten, adaletten taviz vermeyecek.
Eğitim, sadece sınav kazandırmayacak; insan yetiştirecek.
Unutmayalım: Ahlak kaybolduğunda kanunlar yetmez. Değerleri çöken bir toplum, kendi geleceğini yerle bir eder. Bu gidiş durdurulmazsa, yarın konuşacak kelime değil, pişmanlık kalır.
Bu bir uyarıdır. Yumuşak değil, gecikmiş bir uyarı.
Bir toplum silahla değil, değerlerini kaybettiğinde yıkılır. Ahlak çökerse; okul bina, aile adres, adalet ise sadece kelime olur. Kimse masum değildir bu tabloda; susan da görmezden gelen de yanlışta ısrar eden de sorumludur.
Bugün düzeltilmeyen her yanlış, yarının alışkanlığıdır. Bugün savunulmayan her değer, yarının kaybıdır. Ve şunu açıkça söyleyelim: Değerlerini koruyamayan bir toplum, geleceğini koruyamaz.
Bu bir temenni değil, bir tercihtir. Ya şimdi sorumluluk alacağız ya da yarın çocuklarımıza yalnızca şu cümleyi bırakacağız:
“Biz gördük ama sustuk.”
Şunu artık açıkça kabul edelim: Bir toplum, düşmanla değil; ahlaksızlıkla yenilir. Değerler ayakta değilse bayraklar da uzun süre ayakta kalmaz. Adalet eğilip bükülürse, gençlik yönünü kaybeder; aile susarsa, çöküş hızlanır.
Bugün yanlışlara alkış tutanlar, yarın sonuçlarına katlanır. Bugün sessiz kalanlar, yarın söz hakkını kaybeder. Çünkü ahlak ertelenmez, değerler pazarlık konusu yapılamaz.
Bir toplum ya değerleriyle yükselir ya da suskunluğuyla çöker.
Ortası yoktur.
Ve yine unutmayalım ki Allah bir toplumu, onlar kendilerini bozmadıkça bozmaz. Ahlak yıkılırsa, bereket çekilir; adalet kaybolursa, huzur da gider. Günahın normalleştiği, haramın sıradanlaştığı bir yerde, çöküş kapıdan değil, kalpten girer.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” Bugün susulan her yanlış, yarın vebal olarak omuzlarımıza biner. Görmezden gelinen haksızlık, toplumun kanayan yarası olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) hadiste de buyurduğu gibi
Bugün susulan her yanlış, yarın vebal olarak önümüze konur. Her görmezden gelinen haksızlık, omuzlarımızda bir yük olur. Çünkü bu hayat sadece yaşananlardan değil, hesabı verilecek olanlardan ibarettir.
Son söz nettir:
Değerlerini kaybeden toplum, Allah’ın rızasını da kaybeder;
Allah’ın rızasını kaybeden ise yönünü, huzurunu ve geleceğini kaybeder.
Bu bir tehdit değil, ilahi bir hatırlatmadır...

