Yaşlılık Kimseyi Ayırmadı
Zengin, zenginliğini yaşayamadı. Fakir, fakirliğinden kurtulamadı!.
“Yaşlılık Güzeldir” Demek Kolaydır...
Ama “Yaşlılık güzeldir” denir. Bilgelik, sakinlik, dinlenme çağrışır.
Ama bu cümle, bugünün gerçekliğinde çoğu zaman yarım kalır.
Çünkü yaşlılık, herkes için güzel yaşanmıyor; hatta bazıları için acıyla, yalnızlıkla ve terk edilmişlikle anılıyor.
Yıllarca çalıştılar. Didindiler. Emekli olmayı bir ödül sandılar.
“Bir gün rahat edeceğiz” dediler.
Çocuk büyüttüler, yuva kurdular, kuramayanlar da hayatın yükünü tek başına sırtladı.
Kimi zengindi, fabrikaları vardı; kimi doğuştan fakirdi ama alın teriyle ayakta durmaya çalıştı. Sonuçta hepsi aynı gerçekle yüzleşti: yaşlılık kimseyi ayırmadı.
Zengin, zenginliğini yaşayamadı.
Fakir, fakirliğinden kurtulamadı.
-Çocuklar “bakarız” dedi, ama bakmadı.
-Aile “yalnız bırakmayız” dedi, ama bıraktı.
-Devlet “sosyal güvence” dedi, ama yetmedi.
Bugün bir emekli maaşıyla ne bir ev kiralanabiliyor ne de bir huzurevine girilebiliyor. Huzurevleri bile ateş pahası. Sokaklar ise sessizce yaşlanan insanlarla dolu.
Banklarda oturan, poşet taşıyan, kimseye yük olmamaya çalışan yaşlılar…
Hepsinin ortak noktası aynı: görünmez olmak.
En acısı da sonu.
Hayat boyu kimseye yük olmamaya çalışanlar, öldüklerinde bile yük sayılıyor.
Bir mezar yeri 100 bin lira. Parası yoksa?
Kimsesizler mezarlığı.
Bu bir kader değil. Bu bir toplumsal çöküş göstergesi.
Yaşlılığı yücelten cümleler kuruyoruz ama yaşlıyı hayattan dışlıyoruz.
“Saygı kalmadı” demek yetmiyor; çünkü sorun sadece saygı değil, sorumluluk.
Evet, yaşlılık güzeldir.
Ama ancak insan onuruna yakışır şekilde yaşanabiliyorsa.
Sokakta, yalnızlıkta ve yoklukta değil.
“Yaşlılık Güzeldir” Demek Kolaydır...
Ama “Yaşlılık güzeldir” denir. Bilgelik, sakinlik, dinlenme çağrışır.
Ama bu cümle, bugünün gerçekliğinde çoğu zaman yarım kalır.
Çünkü yaşlılık, herkes için güzel yaşanmıyor; hatta bazıları için acıyla, yalnızlıkla ve terk edilmişlikle anılıyor.
Yıllarca çalıştılar. Didindiler. Emekli olmayı bir ödül sandılar.
“Bir gün rahat edeceğiz” dediler.
Çocuk büyüttüler, yuva kurdular, kuramayanlar da hayatın yükünü tek başına sırtladı.
Kimi zengindi, fabrikaları vardı; kimi doğuştan fakirdi ama alın teriyle ayakta durmaya çalıştı. Sonuçta hepsi aynı gerçekle yüzleşti: yaşlılık kimseyi ayırmadı.
Zengin, zenginliğini yaşayamadı.
Fakir, fakirliğinden kurtulamadı.
-Çocuklar “bakarız” dedi, ama bakmadı.
-Aile “yalnız bırakmayız” dedi, ama bıraktı.
-Devlet “sosyal güvence” dedi, ama yetmedi.
Bugün bir emekli maaşıyla ne bir ev kiralanabiliyor ne de bir huzurevine girilebiliyor. Huzurevleri bile ateş pahası. Sokaklar ise sessizce yaşlanan insanlarla dolu.
Banklarda oturan, poşet taşıyan, kimseye yük olmamaya çalışan yaşlılar…
Hepsinin ortak noktası aynı: görünmez olmak.
En acısı da sonu.
Hayat boyu kimseye yük olmamaya çalışanlar, öldüklerinde bile yük sayılıyor.
Bir mezar yeri 100 bin lira. Parası yoksa?
Kimsesizler mezarlığı.
Bu bir kader değil. Bu bir toplumsal çöküş göstergesi.
Yaşlılığı yücelten cümleler kuruyoruz ama yaşlıyı hayattan dışlıyoruz.
“Saygı kalmadı” demek yetmiyor; çünkü sorun sadece saygı değil, sorumluluk.
Evet, yaşlılık güzeldir.
Ama ancak insan onuruna yakışır şekilde yaşanabiliyorsa.
Sokakta, yalnızlıkta ve yoklukta değil.

